Bu Blogda Ara

27 Haziran 2014 Cuma

Aklımdakileri Haşmet Bey Yazmış! “TV’LER, İLAHİYATÇILAR VE İTİKAT SEÇKİNCİLİĞİ”

(Bugünlerde yazmak istediğim konuyu, bu sabah bir baktım ki Sayın Haşmet Babaoğlu köşesinde yazmış. Kendisine teşekkür ediyor, yazısını aynen sizlerle paylaşıyorum. 26 Haziran 2014, Perşembe, Sabah Gazetesi)

"
Tv’ler, ilahiyatçılar ve itikat seçkinciliği!

Ramazan geldi, hoş geldi ya…

Şimdi yine çok sayıda ilahiyatçı, tv  kanallarında boy gösterip, fikir yürütecek, tartışacak, nasihat edecek. İyi! Yine de insanın içini bir şüphe kaplıyor. Hani “ böyle giderse bu halk imanından şüphe etmeye başlayacak” diye fısıldayan bir şüphe… 

O ne biçim laf, diyeceksiniz. Kabul, biraz tuhaf! Sen karışma, diyeceksiniz. Ama televizyon kanallarına çıkan ilahiyatçıların ifrat derecesinde karmaşık tartışmalarına ve daima halka tepeden parmak sallayan uyarılarına maruz kalan sıradan vatandaşlardan biri de benim.

Yani iki çift laf etmek benim de hakkım. Gözlemlediğim iki temel problem var. 

Birincisi bir kısım ilahiyatçı “Sizi gidi cahiller, hayatınız hurafe, hiçbir şey bilmiyorsunuz” kıvamında “yayın” yapıyor. “Esas din” dedikleri bir şey var. Ya da “doğru inanç”. Böyle ayırınca halk hep yanlışta kalıyor. Söylemleri ilk başta, izleyende tatlı bir öğrenme hevesi oluşturuyor. Fakat daha sonra bütün ömrünü kendi halinde bir  mütedeyyin olarak geçirenler de bile örtülü bir eziklik ve yetersizlik duygusu baskın çıkıyor.  Bu nereden baksanız haksızlık! Üstelik hele rasyonelist ekolden gelenler de "biz bu kadar okuduk, akademilerde dirsek çürüttük, boşuna mı?" diyen bir kibir ve dayatma tavrı görüyorum ki, aman aman!

İkinci temel problem; daha çok tasavvufi meşrebe dayananlar da gözlemlediğim bir özellik. Anlamlı bir zemine dayanarak da olsa, “bu durduğum yer yetmez, daha yürünecek çok yolum var! “ mesajıyla başlayan yukarıdan bakma hali.  Sürekli sevgiden söz eden bir nobranlık! Kalp kelimesi dayanakları açıklığa kavuşturulmadan ve o kadar sık sarf ediliyor ki  “yol”a olmasa bile en azından dinlemeye talip insanların kendi hayatlarını baştan aşağıya “kalpsiz” bulmalarına yol açıyor. Bu da haksızlık!

Hele şu malum “çile” konusu! O hocalara sormak isterim. Halkın gündelik hayat çilesinin dinde yeri yok mu, sanıyorsunuz? Derdimiz derinlemesine ilim ve hikmet mi? O  zaman sorun yok! Ancak iyi niyetle bile olsa, bu türden programlarda sürekli halkın itikadının tartışma konusu yapılması yanlış ve “tehlikeli” değil mi?  Geçenlerde Murat Küçükçiftçi’nin “İtikadi Popülizm” başlıklı son derece ilginç konuşmasından alınmış notlara rast geldim. (www.populistkultur.com)


Orada Küçükçiftçi şunları söylüyor ki, yerden göğe kadar haklı: “İnanma, bağlanma, sevip sayma gibi şeyler entelektüel bir çabanın ürünü ya da sonucu değildir. Hidayet Allah’tan dır… Halk, Müslüman olduğu kadar da mümin’dir. İnanır, inanıyor gibi yapmaz.

"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder