(İman ve İslam Atlası)
Son zamanlarda vakıf tabiri hiçbir kontrolü olmayan ticaret
şekillerinin, menfaat karası üzerine püskürtülü beyaz hak pudrası…
Vakıf,
doğrudan doğruya İslam’a bağlı ve tamamıyla “ orijinal- aslî” ve batılıları
hayran bırakmış bir müessise… Medine hurmalıklarının, geliri muhtaçlara
dağıtılmak üzere bir idare eline teslim ve tefrikiyle başlar, büyür, serpilir,
genişler ve tarih boyunca, zengin ve hayırsever Müslümanların himmetiyle, vergi
almak yerine vergi veren bir devlet çapında âbideleşir.
Vakıf, bir irad kaynağını dince makbul hayır işlerinden
birine tahsis etme, bağışlama fiilidir: Ve hem sahibine, hem de idarecilere hiçbir
ticaret ve menfaat kokusu kondurmaksızın mülkiyetini işe ve gayeye devretme
davranışı… Ya bir gelir kaynağı olacak yahut cami, mektep, kütüphane, hastane
gibi, ister sadece binaları ister masraflarıyla birlikte Müslümanlık hizmetine
bağlanacak… Bu mana ve mahiyet harici VAKIF OLAMAZ.
“Evkaf-ı İslami’ye”
tabirinin tefrik hududu dışında kalır ve tâbir ulviyetini peçe diye kullanamaz.
Hele şundan bundan âidat, iane ve yardım toplayıp veya böyle bir yardıma
müminleri cebredip vakıf kurmak diye bir şey düşünülemez.
İslam ölçülerini
telkin kuvvetlerinden faydalanıp isim ve kabuk tarafından kullanan ve sonra
onlara apayrı yahut büsbütün aykırı bir hedef gösterenlerin hali, jimnastikteki eğilme, doğrulma ve yere yatma
hareketlerine namaz ismi vermekten daha acıklıdır.
Bu kadar özenilen “vakıf”
ismine gerçek ruh ve şekli verilmiyor da lügat manası üzerinde sömürü
tezgahları kurmaya bakılıyor. Vakfın milli korunma gayesiyle gelirini devlete
tahsis edici şekli, canını vakfetmeye kadar makbul olsa da ona “vakıf” ismi
verilemez. Kendinden geliri olmayan bir hibe “vakıf” mevzuuna sığdırılamaz ve
maziden kalma gerçek vakıfların gayelerine aykırı yönlerde kullanılması
istismar fiilinden başka bir şey ifade edemez. Sadece ismi ile yanlış, fakat
fiiliyle tam yerinde bulduğumuz orduya yardım müessesesini istisna ederek
kaydedelim ki, Diyanet Vakfı, Müslümanları zimmi yerine koruyucu bir iman
vergisi mahiyetindedir.
Vakıf meselesini çözümlerken hibeyi” de ifade etmiş olduk. “ Hibe serbesttir. Dileyen dilediğine ne isterse hibe edebilir; ve hibe
İslam’ın cömertlik şartından bir koku taşır. “İkram”a varır, şahsî sevgiye
dayanır, fakat daima “ vakıf ayrı, o ayrı” olmak mahiyetini muhafaza eder.
(Necip Fazıl Kısakürek,
İman ve İslam Atlası, 2. basım / Kasım 1985)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder