Bu Blogda Ara

25 Ekim 2015 Pazar

İstanbul’un Balıkları

İstanbul korularının makbul kuşu nasıl bülbül ise İstanbul’un balığı da lüferdir. (Bi zamanlar!)

Hatta İstanbul’lular lüfer muhabbeti ile bilinir. Lüfer merakı ile tanınırlar.

Defneyaprağı, çinekop, sarıkanat, lüfer ve kofana olarak isimlendirilen aynı familya balıkları, sonbaharda İstanbul boğazından geçiş yapar. Boğaziçinin göçmen özelliğinde olan bütün balıkları, ilkbaharda Karadeniz’e geçip, balıkçı tabiriyle “yaylaya” çıkarlar, sonbaharda ise beslenmiş ve yağlanmış olarak Boğaz’dan aşağıya Marmara’ya inerler.

Bu dönem balıkçılık açısından en hareketli ve balık mutfağı bakımından en bereketli dönemdir. Çingene Palamudu, torik olana kadar yakalanı, torik olunca tuzlu balık “lakerda” yapılır. Uskumru, kalkan, tekir, barbunya, sardalya, gümüş, levrek, kılıç, kefal, kırlangıç, karagöz, zargana, ispari, izmarit, mezgit İstanbul’un en çok bilinen balıklarıdır.

Ne yazık ki gün geçtikçe azalmakta ve artık istavrit, mezgit, hamsi ve denizanası dışında çok fazla deniz mahsulüne rastlanmamaktadır.

İstanbullu balıkçılar bir köpek balığı cinsi olan camgözden pek fazla hoşlanmazlar ama balıkları kaçırıp, balıkçılara imkân tanımadığı halde yunus balığı ise her zaman “uğurlu” sayarlar.

Şehirde kıyıdan olta balıkçılığı her zaman ve her dönemde yapıla gelmiştir. Ve Galata Köprüsünde, Boğaziçinin akıntı burunlarında yani Çengelköyünde, Arnavutköyünde, Kandilli de balık tutan İstanbul’lular, İstanbul fotoğrafının daimi bir pozu olmuştur.

Haluk Dursun, Şehir ve Kültür İstanbul,  Profil Yayıncılık, Ekim 2011