Bu Blogda Ara

25 Ekim 2014 Cumartesi

Canım İstanbul

Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey; hava, renk, edâ, iklim;
O benim, zaman mekân aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale;
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.
İstanbul benim canım;
Vatanım da vatanım…
İstanbul,
İstanbul….

Tarihin gözleri var, surlarda delik delik;
Servi, endamlı servi, ahrete perdelik….
Bulutta şaha kalkmış Fatih’ten kalma kır’at
Pırlantadan kubbeler belki bir milyar kır’at….
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakışta o mâna: Öleceğiz ne çare?
Hayatta canlı ölüm, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet….
O mânayı bul da bul!
İlle İstanbul’da bul!
İstanbul
İstanbul….

Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
Çamlıca’da yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalının alt katına misafir;
Yeni Dünya’dan mahzun, resimde eski sefir.
Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar….
Bir ses, bilemem tambur gibi mi, ut gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir ”Katibim”i…

Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak…
İstanbul,
İstanbul….

Bu fotoğraflar için Fotoğraf Sanatçısı
Sayın Sema Karlıova'ya teşekkürlerimle
Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!
Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler…
Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adâda rüzgâr! Uçan eteklerden sorumlu…
Her şafak hisarlarda oklar çıkar yayından
Hâlâ çığlıklar gelir Topkapı sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni şöyle dursun ağlayanı bahtiyar…
Gecesi sümbül kokan, Türkçesi bülbül kokan
İstanbul, İstanbul….



Necip Fazıl Kısakürek, Çile, 1958

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder