Bu Blogda Ara

Süleymaniye'de Bayram

(Zahide Arabacıoğlu bu muhteşem şiiri Osmanlıca'dan okuyarak nakletmektedir.)

Süleymaniye'de Bayram Sabahı
Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede
Bir mehtaplı sabah oldu Süleymaniye’de
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati
Dokuz asrında bütün halkı bütün memleketi

Yer yer akis ettiriyor mavileşen manzaradan
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan
Gecenin bitmeye yüz tuttuğu andan beridir
Duyulan gökte kanat yerde ayak sesleridir
Bir geliş var… Ne mübarek ne garip alem bu
Hava boydan boya binlerce hayallerle dolu
Her ufkundan bu geliş eski seferlerdendir
O seferlerle açılmış nice yerlerdendir
Bu sükûnette karıştıkça karanlıkla ışık
Yürüyor durmadan insan ve hayalet karışık.

Kimi  gökten kimi yerden üşüşüp her kapıya
Giriyor birer birer  ardınca ilahi yapıya
Takirinin mabudu her bir taraftan doluyor
Bu saatlerde Süleymaniye tarih oluyor.
Ordu devletlerin en çok en sarpı

Adamış sevdiği ilahına bir böyle yapı
En güzel mabedi olsun diye en son dinin
Budur öz şekli hayal ettiği mimarının
Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi
Seçmiş İstanbul’un ufkunda bir kutsi tepeyi
Taşımış harcını gazileri serdarlarıyla
Taşı yontmuş nice bin işçisi mimarıyla


Engin vatanın hem gece ve hem gündüzüne
Uhrevi bir kapı açmış buradan gökyüzüne
Ta ki geçsin ezeli rahmete ruh orduları…
Bir neferdir bu zafer mabedinin mimarı.

Evvel mabed seni ancak bu sabah anlıyorum
Ben de bir varisin olmakla bugün marurum
Bir zaman hendeseden ebede ettim di
Kubben altında bu cumhura bakarken şimdi
Senelerden beri rüyada görüp özlediğim
Cetlerin mağfiret iklimine girmiş gibiyim.
Dili bir gönlü bir imanı bir insan yığını
Görüyor varlığının bir yere toplandığını
Büyük ilahı anarken bir ağızdan herkes
Nice bin dalgalı tekbir oluyor tek bir ses.

Yükselen bir nakaratın büyüyen velvelesi
Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi…
Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri
Dinliyor vecd ile tekrar alınan tekbiri.

Ne kadar saf idi siması bu mümin neferin
Kim di? banisi mimarı mı ulu eserin
Ta Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu
Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu.

Yüzü Dünya’da yiğit yüzlerinin en güzeli
Çok büyük bir iş görmekle yorulmuş belli
Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz.

Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz
Vatanın hem yaşayan varisi hem sahibi O.
Görünür halka bu günlerde teselli gibi o
Hem bu toprakta bugün bizde kalan her yerde
Hem de çoktan beri gaip ettiğimiz yerlerde

Karşı dağlarda tutuşmuş gibi gül bahçeleri
Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri
Gökte top sesleri var belli derinden derine
Belki yüzlerce şehir sızlanıyor birbirine
Çok yakından mı bu sesler çok uzaklardan mı?
Üsküdar’dan mı, Hisar’dan mı? Kavaklardan mı?
Bursa’dan, Konya’dan İzmir’den uzaktan uzağa..
Çarpıyor birbiri ardınca o dağdan bu dağa
Şimdi her merhaleden ta Bayazıt’tan ve Ondan
Aynı top sesleri bir  bir geliyor her yandan
Ne kadar duygulu, engin ve mübarek  bu seher.


Kadın erkek ve çocuk gönlü dolanlar yer yer
Dinliyor hepsi büyük hatıralar rüzgarını
Çaldıran topları ardınca Mohaç toplarını
Gökte top sesleri bir bir nerelerden geliyor
Mutlaka her biri bir başka seferden geliyor.
Kosova’dan Niğbolu’dan Varna’dan İstanbul’dan
Anıyor her biri bir vakayı heybetle bu an
Belgrad’dan mı? Budin, Eğri ve Uyvar`dan mı?
Son hudutta yücelmiş sıra dağlardan mı.


Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor
Barbaros belki donanmayla seferden geliyor
Adalardan mı? Tunus’tan mı? Cezayir’den mi?
Her ufuklarda donanmış iki yüz pare gemi
Yeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyor
O mübarek gemiler hangi seferden geliyor

Ulu mabette karıştım vatanın birliğine
Çok şükür takiriyye gördüm bu saatlerde yine
Yaşayanlarla beraber bulunan ervahı
Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı.

Yahya Kemal Beyatlı

 (Dr.Numan Külekçi’nin 2009 tarihli Osmanlıca Türkçesi kitabından alınmıştır. Yazara teşekkürlerimizle..)
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder