Dedemin Dostlarından Merhum
Cevat Bey
Amca
(Kıymet verdiğim özel bir şahsiyet, aynı zamanda da nikah
şahidim…)
Cevat bey amca büyük babamı her ziyaretinden sonra, büyük
babam “Melek Hanıma binlerce selam” dermiş. Refikaları zarafet timsali merhum Melek Hanım
teyze idi.
Biz 1977 de Fatih’ten Göztepe’ye taşındığımızda, Cevat bey amcalar,
Bostancı’da bir köşkte oturuyorlardı. Ben de çocuklarımı alıp babamın evine
gider gibi, evlerine gidiyordum. Çocuklarımın biri ortaokulda, diğeri ilkokulda
idi. Oturdukları köşkün üç kapısı vardı.
Bir gün, çocuklar bu üç kapının
birinden girip diğerinden çıkarak oyun oynuyorlardı. Ben de rahatsızlık duyup
şöyle bir baktım. Melek hanım teyze rahatsızlığımı hissetti: “Hiç ses çıkarma!
bu ev çocuklu evi, onlar bizim torunlarımız” dedi. O günkü huzurumu hiç unutamam, her gittiğimde de aynı huzuru
hissettim. Hakiki dostluklar…
Ayşe Zahide ( Üçışık) Arabacıoğlu
Necip Fazıl
Bey’in hatıralarında
Cevat Bey Amca…
Cevat beyle karşı karşıyayız.
-Anlat bakalım, Cevat Bey! Efendi hazretlerinin kerametlerinden
ve kendilerinde tespit ettiğin
harikalardan bir kaç şey anlat!
- Ne anlatayım; her hali bir keramet… Bir tanesi ise gizli
kalabilecek cinsten değil. Sakarya Harbi sıraları… Ben üsteğmenim… Ordumuz ricat
ediyor ve Ankara’nın boşaltılması faaliyetlerine girişilmiş bulunuluyor…
Bana emir buyurdular:
“Hemen Ankara’ya git, orduya katıl ve her şeyden evvel
Fevzi (Mareşal Fevzi Çakmak) Paşaya
çıkıp de ki:
“Beni buraya kendi halinde bir Müslüman gönderdi. Yılmasınlar, sebat etsinler, zafer muhakkaktır;
diyor.”
Gittim Mareşal’e aynen söyledim. Teşekkür etti. Orduya
katıldım, harbe girdim; yaralandım ve “mâlûl yüzbaşı” olarak emekliye ayrıldım.
Zaferi de gözlerimle gördüm.İşte
sana en büyük keramet!...
(Necip Fazıl
KISAKÜREK, O ve Ben, Şubat 1984)
Dedemin Dostlarından Merhum
Halit Bey
Amca…
Halit bey her işi rahmet tarafından alır, bütün mâzlumların
hesap gününde kendi kanlarını dökenlere şefaatçi olacaklarını söyler, her şeyi
affeder, şahsî hiç bir kıyas cesareti
göstermeksizin, yalnız büyüklerin
ölçüsüne teslim olur ve günah bahsinde der ki:
-Günahtan
korkmanın da derecesi vardır. Fazlası da günahtır. Biz iki kanat ortasındaki
âhenk ve muvazeneye memuruz. Allahın resulü , sahabîlerin büyük bir günah
korkusu geçirdiğini görünce şöyle buyurmuşlardır:
“Allah
dilerse hepinizi helâk eder, yerinize günah işleyecek yeni insanlar yaratır ve
onları affeder.”
Peygamberlerden hiç günah işlememiş biri, günah işlemek ve
gufran tecellisine vesile olmak için tekrar yeryüzüne inecektir. Peygamberlerin
ki günah değil ”Zelle” dir. Dava, günah
işlemek mi? Hayır ! Günah korkusu ölçüyü taşırınca, bu defa o yoldan insanı
sapıtmaya gelecek olan şeytana karşı durmak…
Büyük adamdı Halit bey…
Bir gün abdest alırken, musluk başında düşüp rahmete
kavuştu.
(Merhum Necip Fazıl KISAKÜREK, Büyük Doğu
Yayınları, O ve Ben)
Doktor Halit Bey amca
ile ilgili
bir hatırayı da Mehmet Şekerçi ağabeyden dinlemiştim…
Zannediyorum 1930 lar
da, Mehmet ağabeyler, Beylerbeyi Küplüce de ikamet ediyor, Halit bey amca ise
Bakırköy de ikamet ediyormuş.
O sıralarda Mehmet ağabeyin 15 yaşlarında olan
ağabeyi hastalanıyor. Doktor Halit bey amcaya, ne yapalım diye telefon
açıyorlar, Halit bey amca “hiçbir şey yapmayın, ben geliyorum” diyor. O
senelerde Bakırköy’e gitmek için vasıta olarak sadece tren, Beylerbeyine gitmek
için ise Galata Köprüsünden vapur var.
Beylerbeyi’nden Küplüce’ ye vasıta yok,
sadece yürüyerek çıkılıyor.
Halit bey amca; Sirkeci’ye trenle geliyor, Sirkeci’den
Galata köprüsüne yürüyor, vapurla Beylerbeyine geliyor, Beylerbeyi’nden
yürüyerek Küplüce’ye çıkıyor. Hasta çocuğu muayene edip, çantasında getirdiği
ilaçları veriyor. O senelerde sıtma salgını varmış, sıtma teşhisini koyuyor,
aynı vasıtaları kullanarak geri dönüyor ve dönerken yarın tekrar geleceğim diyor.
(İstanbul’u bilenler, bu mesafelerin ne kadar uzak
olduğunu tahmin ederek, bu fedakarlığı
değerlendirebilirler.)
Biz böyle güzel
insanlar gördük…
Ayşe Zahide ( Üçışık) Arabacıoğlu
Abdülkadir Amca…
Merhum babamın ve annemin amcası cennet mekân Abdülkadir Amca’nın vefatında ben çocuktum. Fakat kendisini iyi hatırlıyorum. Çok bilgili, büyük ulema, çok mütevazi, bilgili olduğunu hiç belli etmeyen, takva sahibi bir insandı. Rabbim şefaatlerine nail etsin. Aile büyüklerinden duymuştum. Çok konuşup boş konuşanlar a, kahkaha ile gülenlere, insanların ufak bir yanlışını tenkit edenlere şöyle dermiş; “Ölümü mülâhaza edin”… Rabbim bizlere de böyle incelik nasip etsin.
Sık sık bize gelirdi. Annem babam onu çok sever ve sayardı. O da bizleri.
Birinin hastalandığını duysa “elma yememiş mi hiç” dermiş. Elmanın şifasına can-ı gönülden inanırmış.Kapıdan cüppesi ve bastonu ile girişini hatırlıyorum. Günah işlememek için o kadar dikkatliydi ki, başkalarının da günaha girmemesi için büyük özen gösterirdi.
Çok karlı bir günde Abdülkadir Amcanın bir koluna eniştem diğerine teyzem girmiş onu evine götürüyorlarmış. O sırada Demir hoca denilen Mehmet Efendi (Allah rahmet eylesin) ile karşılaşınca selamlaşıp geçmişler. Kar, buz, yokuş iniyorlar. Abdülkadir Amca aniden durmuş, geriye dönerek;
- Mehmet Efendi, refikim Mehmet Efendi, diye seslenmiş, bu genç hanım var ya o benim öz biraderimin kızıdır! diye açıklamış.
Bu anıyı nakledenler; Abdülkadir Amcanın, Mehmet Efendinin zihnine başka bir düşünce gelmesin, günaha girmesin diye bu açıklamayı yaptığını anlatırlardı.Ayşe Zahide ( Üçışık) Arabacıoğlu
Değerli hatıralarınızı bizimle paylaşma nezaketini gösterdiğiniz için kalbi teşekkürlerimi arz ederim. Fatma sönmez.
YanıtlaSilTakdirlerinize teşekkür ederim.
YanıtlaSil